Domine edilmeye, hayatının, cüzdanının ve tüm ruhunun elinden alınmasına ihtiyacın var. Bir hiç olmak istiyorsun. Aşağılanmayı iliklerine kadar hissetmek istiyorsun. Buraya gel, iyice dibime. Görebileceğin tek şey uğruna hayatındaki her şeyini feda edebileceğin mükemmel ayaklarım olsun. her neyse ben resminle avunurum simdi ben çekip gidiyorum. duydum ki ilk besteyi takmamışsın sen benim aşkımı heves sanmışsın. yüzün yok ilk besteyi dinlemeye senin sevgin harbiden de bak sahte. seni ben görünce kalbim titriyor elim ayağıma hep dolanıyor. geceler nedense sabah olmuyor senin yokluğun neden çekilmiyor. Dünyada en çok istediğim ve bana yaşamı gerçekten sevdiren iki şey var aşk ve özgürlük. Aşk uğruna gerekirse yaşamımdan vazgeçerim. Özgürlük uğruna ise aşkımı da feda ederim. Bir bakışın kudreti bin lisanda yoktur bir bakış bazen şifa bazen zehirli oktur. Bir bakış bir aşığa neler neler anlatır. Aşk uğruna gerekirse yaşamımı veririm, fakat özgürlük uğruna aşkımı da feda ederim. (Victor Hugo) Bir babam olmalıydı yanımda..Tek başıma savaşırken hayatla, En çok ihtiyaç duydugum olmalıydı yanımda. Fedakarlıkyapmayanın sevgisine inanılmaz. - Abdulaziz Bekine. Arkadaş el uzatıp seni yerden kaldırandır. Dost ise onu da aşağı çekeceğini bildiği halde sen daha düşerken el uzatandır. - Johann Wolfgang Van Goethe. Aşk uğruna hayatımı verebilirim, hürriyet uğruna ise aşkımı feda edebilirim. - Victor Hugo. Vay Tiền Nhanh. Başarı yarışı "zehirlenmesi"ne yönelik kişisel uyanışım pek çok ebeveyninki gibi gerçekleşti Ona ayak uydurmaya çalışmamla geçen yıllar sayesinde. Henüz ismini koyamamıştım ama evimdeki problemi hissetmeye başlamıştım. Kızlarım Shelby ve Jamey ortaokula ve oğlum Zakary üçüncü sınıfa gidiyordu. Hala kelime öz anlamıyla çocuklardı. Hala saklambaç oynuyorlardı, bebeklerine hayranlardı ve yemeklerini hazırlamak konusunda bana bağımlılardı. Ama hayatları, yetişkin benzeri bir meşguliyet içinde geçiyordu. Bu da evimize kurumsal bir genel merkez havası veriyordu. Mesela 12 yaşındaki hala diş telleri takan ve çocuk reyonundan giyinen Jamey, sabah yediden önce kalkıyor, kahvaltının üzerine biraz daha ders çalışıyor ve aceleyle yedi saat süren okul gününe başlıyordu. Oradan çıkınca doğru bir keman dersine ya da futbol antrenmanına gidiyor, saat altıda eve dönüyor ve bu kez geceye kadar süren bir günlük ödev maratonuna başlıyordu. Gecenin on bir buçuğunda onu, masasında kamburlaşmış, sarı masa ışığına gömülmüş, uzun kahverengi saçları kitaplarının üzerine dökülmüş bir halde görürdüm. Ertesi gün uyanır ve aynı şeyleri tekrar yapardı. Şimdi bu çılgınlığı üçle çarpın. Çocuklar çok daha küçükken, hafta sonlarımızı eşim ve çocuklarla birlikte geçirirdik. Parklarda dinlenir, müzeleri keşfeder ve oyunlar oynardık. Kitap okuyarak saatlerimizi geçirirdik. Shelby'nin yeni filizlenen bir yazara dönüşmesini, Jamey'nin hayvanlara aşık olmasını ve Zak'in yabancılarla tüm sevimliliğiyle sohbet eden geveze bir davulcu ve atlet olmasını izlerdim. Hafta içi akşamları neredeyse her zaman ailece yemek yerdik. Ama yavaş yavaş hayatlarımızın giderek daha az bize ait olduğunu fark etmeye başladım. Hafta boyunca çocuklar akşam yemeği için ortaya çıkıyor ve sonra saatlerce süren ödevleri için tekrar ortadan kayboluyorlardı. Bazen koca bir gece boyunca süren bir ödev için yemek masamızın üzeri o kadar fazla kitap ve kağıtla dolardı ki tıpkı bir avukatlık firmasındaki toplantı masasına benzerdi. Hafta sonları ise eğer çocuklar piyano çalışmıyorlarsa ya da futbol maçlarına gitmiyorlarsa genellikle ders çalışıyor oluyorlardı. Mahalledeki çocuklarla oyun oynamak için çok nadir dışarı çıkıyorlardı. Zaten diğer herkes de belli bir programın kölesi olmuş durumdaydı. Çocuklarımı en son ne zaman oyun oynarken, bir şeyleri tamir ederken, hayal kurarken, dinlenirken, yeni bir oyun icat ederken, zevk için okurken ya da yazarken ya da kendilerine birisi tarafından dikte edilmeyen herhangi bir şey yaparken gördüğümü neredeyse hatırlayamıyorum. Küçük "profesyoneller" olmakla o kadar meşgullerdi ki, çocuk olmak için neredeyse hiç zamanları yoktu. Aynı şekilde eşimin ve benim de olmak istediğimiz ebeveynler olabilmek için hiç zamanımız yoktu. Birer şoför, ödev bekçisi ve müzik otoritesi olmakla fazla meşguldük. Daha da kötüsü, bitmek bilmeyen taleplerin çocuklarımın sağlığına mal olduğunu görmeye başladım. Jamey baş ağrılarından, karın ağrılarından ve sürekli uykulu olmaktan yakınmaya başladı. Tüm bunları okul baskısına bağlıyordu. Sadece on iki yaşında olmasına rağmen bazen benden bile daha geç uyuyordu. Sadece sekiz yaşında olan Zak'in de yapması gereken çalışmalardan dolayı baş ağrıları başlamıştı. İnanın bana, çocuklarımın gerçekten parlak insanlar olmasını istedim. İyi notlar almalarını, ilgi alanlarını geliştirmelerini ve lisede, üniversitede ve bütün hayatlarında başarılı olmaları için gereken becerileri kazanmalarını istedim. Ama bir zamanlar meraklı olan kızlarım, aile hayatımızdan kendilerini geri çekip kalıplaşmış yazılar ve doğru cevaplar ve müthiş müfredat dışı özgeçmişler üreten çalışkan arılara dönüştüklerinde ve bir zamanlar neşeli ve kaygısız biri olan oğlum yüzüncü matematik problemi serisini çözemediği için hayal kırıklığı içinde ağladığında, başarılı olmaları için uygulanan bu acımasız baskının onlara yarardan çok zarar getirip getirmediğini merak etmeye başladım. Bu çılgınlığın kendilerini de aynı şekilde içten içe yiyip bitirmeye başladığını söyleyen öyle çok ebeveynle tanıştım ki... Çocuklarınızın derinlemesine öğrenmelerini istiyorsunuz ve bu yüzden onları ders çalışmaya zorluyorsunuz. Kendi ilgi alanlarını geliştirmeleri için onlara fırsatlar vermek istiyorsunuz – belki de çocukken sizin sahip olduğunuzdan çok daha iyi fırsatlar – ve bu yüzden onları maddi olarak karşılayabileceğiniz herhangi bir spora ve sanat dersine yazdırıyorsunuz. Doğru şeyi yaptığınızı düşünüyorsunuz. Ve sonra hayatınızın siz farkına bile varmadan kontrolden çıkmış olduğunu hissediyorsunuz. Ailemiz için bu anlamsız yarış tam olarak anaokulunda başladı. Dördümüz birden Zak henüz doğmamıştı bir sabah arabaya doluştuk ve Shelby'nin anaokulundaki yetenek gösterisine doğru yola çıktık. Shelby bir şiir okumaya karar vermişti. Çok gergindi. Gösteriye yönelik beklentiler şaşırtıcı bir şekilde çok yüksekti. Bu günlerde beş yaşındaki çocukların özenle geliştirilmiş yetenekleri mi olmalıydı acaba? Görünen o ki, evet öyle Gösteri; etkileyici jimnastik hareketleri ve piyano resitalleri ve bir tane de gerçekten göz kamaştırıcı olan keman numarasından oluşuyordu. Hepsi de minik sanatçılar tarafından ustalıkla sergileniyordu. Üç yaşındaki Jamey hemen babasına ve bana keman dersleri alıp alamayacağını sordu. "Harika" diye düşündük. Müzik eğiticidir! "Evet" dedik. Ve ondan sonra yıllar boyunca sürekli "evet" demeye devam ettik. Kızların ikisi de müzik derslerine ve futbola yazıldı. Shelby dördüncü sınıfta matematikte zorlanırken, sınıf arkadaşlarının çoğunun özel bir eğitim merkezinde okul sonrası özel dersler aldıklarını öğrendim. Bir dördüncü sınıf matematik dersinin neden dördüncü sınıf çocukları için aşırı zor olduğunu merak etmek yerine kendine güveni artsın diye onu özel derse kaydettirdim. Kardeşleri de onu takip etti. Çocukların yoğun programları, her geçen yıl ödev yükleri ağırlaştıkça ve öğrenme heyecanları zayıfladıkça evimizin içine de yayılmaya başladı. Ama çalışmak önemli gibi görünüyordu. Bir anne olarak çocuklarımın ödevlerini gözden geçirmenin ve notlarını takip etmenin benim görevim olmasını anlıyordum. Bunu kabullendim, hatta çalışma kartları hazırlayıp okul ödevlerini kırmızı kalemle bile değerlendirdim. Yardım edemeyeceğimi hissettiğimde, öğretmenlerin ve özel hocaların desteğini sağladım. Çocuklarıma azim ve başarı isteği aşılamak istedim, çünkü bu becerilerin onlara hayatın zorluklarında destek olacağına inanıyordum. Bir çocukken sahip olduğum olanaklardan çok daha iyilerine sahip olmalarını umut ettim. Özverili ebeveynlerin yaptığı şey tam da bu gibi görünüyordu. "Çocuklar ve aileler bir vakumun içinde var olmazlar" diyor Arizona Devlet Üniversitesi psikologlarından Suniya Luthar "Bizler toplulukların içinde var oluruz. Çocuklar okullarda var olurlar. İçinde sürekli şu mesajın yankılandığı bir okul kültürü ve bir toplum kültürü var Daha fazlası her zaman daha iyidir. Daha fazla yap. Daha fazla başar. Daha fazla kazan. Ne kadar fazla yaparsan, o kadar iyi olursun. Hatta fazla yapmazsan, geride kalırsın." Kendi geçmişime bakarak aşırı çalışmanın işaretlerini çok daha erken fark etmeliydim aslında. Annem, babamla boşandıktan sonra ben dahil dört çocuğunu küçük bir apartman dairesinde büyüttü. Annemin yaşadığı maddi zorlukları görmek, bağımsızlığımı kazanma konusunda beni kararlı yapmıştı. Böylece hukuk eğitimimi karşılamak için garsonluk yaptım. Mesleki başarıya ve ekonomik güvenliğe ulaşma amacıyla Wall Street'de bir hukuk firmasına girdim ve daha önce hiç çalışmadığım kadar fazla çalışmaya başladım. Bazen günlerce ofisten çıkmıyordum. Sonunda eşimin iş değişikliği nedeniyle taşınmak beni bu "işkenceden" kurtardı. Daha esnek çalışma saatleri olan danışmanlığa geçiş yaptım. Yeşillikler içinde bir banliyöye yerleştik ve ben ailem için geride bıraktığımızdan çok daha sağlıklı bir hayat hayal etmeye başladım. Wall Street'in karmaşasının bizi buralara kadar takip edeceği aklımdan bile geçmemişti. Kızlarımın ortaokula başlamasıyla ailemin başarıya artık resmen köle olması, bardağı taşıran son damla oldu. Jamey'nin keman dersleri haftada dört günlük ders maratonuna, grup provalarına ve resitallere dönüştü. Topa doğru vurmayı öğrenmeye çalıştığı sevimli bir egzersiz olarak başlayan futbol, haftada beş günlük bir antrenman programına ve evden saatlerce uzaklıktaki mesafelerdeki turnuvalara katılmaya dönüştü. Sekiz yaşındaki Zak bile futbola ve piyanoya başladı. Ailece bir antrenmandan ya da resitalden diğerine giderken öğünlerimizi genellikle arabada yemeye başladık. Ve eve döndüğümüzde çocuklarımı bekleyen her zaman daha fazla ödev vardı. Sanki bir çocuğun yaptığı herhangi bir şey – her hobi, her ilgi alanı, her ders – neredeyse profesyonel düzeyde bir kendini adama ile yapılmalıydı. Koçlar ve hocalar asla daha azını beklemiyorlardı. Öylesine zaman geçirmek ya da bir şeyler keşfetmek için hiç alan yoktu. Çocuklarımı kontrol etmek için odalarına gittiğimde giderek daha fazla kendi eski halime benzemeye başladıklarını görüyordum Masalarının üzerine kapanmış ve neşesiz. Bana gelince... Kendi işimi bitirmek için sabah erken kalkıp gece geç saatlere kadar oturuyordum. Gündüzlerim ise çocuklarımın aktivitelerini ve çalışmalarını koordine etmekle geçiyordu. Ebeveynlerden beklenenler de çocuklardan beklenenler kadar imkansız şeylerdi. Bütün bunları becerip bir de üstüne kendi fiziksel ve ruhsal sağlımıza nasıl dikkat edebilirdik ki? Nasıl olduğumuzu soran herkese "Gerçekten çok yoğunuz" cevabını veriyordum refleks olarak. Acaba diğer herkesin çocukları daha mı iyi baş ediyordu her şeyle? Kimse aksini söylemiyordu. Biz de yoğun hayatımıza devam ediyorduk. Benim için işin en üzücü tarafı, çocuklarımıza "başarının" neye benzemesi gerektiğini neredeyse hiç söylemek zorunda kalmamamızdı. Tarifi açıkça yazılmıştı zaten Harika notlar ve test puanları, spor ve sanat ödülleri, prestijli bir üniversiteye giriş ve en sonunda bir avuç saygıdeğer iş alanında maaşı iyi bir iş. Eşimle birlikte çocuklarımızı bilmeden fazla zorladığımızı fark etmeme rağmen aslında çocukların da kendilerini zorladıklarını gördüm. Etrafları aşırı beklentilerle doluydu Arkadaşlarının sergilediği etkileyici örnekler. Okullar tarafından belirlenen bütün çocukların artık anaokulunda akıcı okumayı öğrenmesi ve 13 yaşına kadar aritmetikte ustalaşması gerekliliği gibi standartlar. Diğer ebeveynlerden duydukları kaygı dolu sorular. Ve televizyonda gördükleri varlıklı hayatların parıltılı görüntüleri. yaşamımızın en değerli şeylerini kaybetme sebebi. geç fark edilen bir olgu. iş işten geçmeden, heves edilen şeyin "hiç" olduğunu kabul etmez beni bir "hiç"le aldattın ha? dışardan hiç gibi görünen birşey sizin en kıymetli yolculuğunuz, yaşama tutunduranınız yani hayal hazineniz olabilir. dolayısıyla aslında hiç bir şey bir hiç uğruna değildir, sonunda kötülük de olsa iyilik de olsa önemli olan bir yere doğru giden bir yolun yolcusu olmaktır, anılarınız da size kalanlardır. insan sevmenin karşılığıdır bu. ...baharı yaz uğruna tükettik, aşkı naz uğruna?.. ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna;? derken ömrü’ tükettik bir hiç uğruna…...bkz sezai karakoç bir hep uğruna her boş didinmeniz, bey'fendi*. kaybı, fedayı, seçimi bilmiyorsunuz. bkz her/ibisilebkz dini bir uğruna hiçliğe her şeyi yükleyip, hayatımızın potansiyel boşluğunu anlamsız şeylerle doldurunca, her şey olup hiçliğe nüfuz eden doluluk çekip gittiğinde yağları alınmış göbeğe benzer o hiçlik. ya da şey gibi. yeni bir poşetin içini tıklım tıklım doldurunca şekli şemali, tutma yerinin mukavemeti bozuluyor. o poşet her halükarda dolacak. bari anlamlı şeylerle doldurmak hep yapmaya çalışırken, bir hiç uğruna hepten perişan olmamak için bu şart ne dediğimi tam da bilemiyorum. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Bir kız babası tarafından sevgilisi sanılarak öldürülen gencin babası, "Oğlum askerden yeni gelmişti, kız arkadaşı bile yoktu" dedi Kütahya'da önceki gün yaşanan olayda, iddiaya göre 17, kendisiyle aynı yaştaki sevgilisi babası Mesut Demir'e, "Kızınla birlikte oldum, artık bana vermeye mecbursun" diye telefonla mesaj gönderdi. Bunun üzerine ile kendisine ait internet kafede buluşan baba, gençle tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine kendini hızla dışarıya atıp, sokak aralarında kaçmaya başladı. Daha sonra dışarı çıkan Mesut Demir, elinde tabancayla internet kafeye yakın bir yerde beyaz gömlekli benzettiği Sinan Topuz adlı gence ateş etti. Ayağından yaralanan Sinan Topuz, "Abi beni tanımadın mı, ben Sinan, yapma" dediyse de alkollü olan baba Demir, Topuz'un karnına doğru bir el daha ateş etti. Talihsiz genç olay yerinde hayatını kaybetti. Yanlışlıkla öldürülen Sinan Topuz'un 23 askerden kısa süre önce geldiği ve züccaciye mağazasında tezgahtarlık yaptığı belirtildi. Talihsiz gencin babası Yaşar Topuz 67, oğlunun yok yere öldüğünü söyledi. Baba Topuz, "Oğlum askerliğini kahramanca yaptığı için komutanlarından takdirname alarak Hakkari'den döndü. Yiğitliği ve mertliği ile tanınırdı. Karıncayı incitmezdi. Kız arkadaşı bile yoktu" dedi. Sinan Topuz'un ağabeyleri Abdurrahman ve Vedat Topuz ise kardeşlerinin ölümüyle şoka girdi. Bu arada kızın sevgilisi olduğu ve mesajı gönderdiği öne sürülen ile yok yere öldürülen Sinan Topuz'un Ertuğrul Gazi Sokak'ta oturdukları ve yakın komşu oldukları belirtildi. Talihsiz genç dün toprağa verildi. Süper Sözler Sözlerimiz aynı zamanda atılan oklara benzer. Bazen söylediğimiz sözler insanlara bir ok gibi batar. Bazen de söylediğimiz sözler sihirli bir etki bırakır insanların üzerinde. Süper sözler bu tür sözler olup insanların üzerinde büyük etkiler bırakır. Aynı zamanda bu tür sözlerin kullanımı ile birlikte insanlara olan kızgınlıklarımız ya da kırgınlıklarımızı söyleyebiliriz. Sonuç olarak insanların farklı duygularının en etkin aracı olan bu tür güzel sözler sayesinde aynı zamanda önemli detaylar da söylenebilir. Bazı sözler akıllı olmayı, bazı sözler cesaretli olmayı bazı sözler ise komik olmayı ifade eder. Bu tür nedenlerden dolayı sözlerin etkileyici gücü yadsınamaz. İnsanlar özellikle sosyal ağlarda duygularını ifade etmek için en etkili yöntem olarak bu tür sözleri kullanırlar. Günümüzde bu tür sözlerin kullanımı birçok yerde en güçlü duygusal yansımalar sunar. Aynı zamanda bu tür sözlerin sunumu ile birlikte ihtiyaç duyulan duygu aktarımının karşılanması ve insanların olaylara karşı güçlü tepkiler vermesi mümkün olur. Siz de içinizde bulunan duyguları bu şekilde açığa çıkarabilirsiniz. Süper Sözler Kızlar artık beyaz yatlı prenslerini bekliyorlar. Kuvvetini zavallıya değil, zalime kullan. Hacı Bektaşi Veli Aşk elmayı yemekle başlar, ayvayı yemekle biter. Hayatta edindiğim tecrübeler, yediğim kazıkların toplamıdır. Bir öleni geri getiremezsiniz, bir de kaybolan güveni. Kalbimde arama eski yerini, sen gözümden akan sele karıştın. O’nu hiç görmemek, O’nu başkasıyla görmekten iyidir. Terk etmek kolaysa senin için, el sallamak zor değil benim için. Çakma insanlara gönül verirsen orijinal acılar yaşarsın. Faturasız tek hat “dua”dır. Bol bol konuşun, konuştukça kazanın. Aşık olup ıstırap çekeceğime, nezle olup burnumu çekerim. Yutmadan önce çiğnemek ne ise, konuşmadan düşünmek de odur. Ne kadar detaylı planlarsan, kader sana o kadar sert vurur. Ben senin için her şeyi feda ederimde, sen yeter ki bana veda etme. Her şeyi içine atarsın da kendini atacak bir yer bulamazsın. Her seven isimsiz bir kahramandır ve insan sevebildiği kadar insandır! Yarına bırakma! Bakarsın, yarın olur da sen olmazsın! Hz. Ali Çiçeğin dikeni var diye üzüleceğimize, dikenin çiçeği var diye sevinelim. Hani sadece ölüm ayırırdı bizi, söyle sevgilim… Hangimiz öldü? Hayatta iki şeyi çok iyi bileceksin. Benimsen kıymetini, değilsen haddini. Tek bir kişinin yokluğu, çevrendeki tüm çokluğu hiç yapar. Adele Yarınlar hep güzel olacak derler, oysa bugünlerde dünlerin yarını değil mi? Ne kadar kolay artık seni seviyorum demek peki ya gerçekten sevmek. Kendini çok beğenme kul katında. Ne kendini beğenmişler var toprak altında. Deli gibi sevip aklını alacaksın kadının. Yarı yolda bırakıp; “ahını” değil. Sana sarılmayı o kadar çok seviyorum ki çünkü o sırada yüzüne bakmam gerekmiyor. Bir göz bir göze neyi anlatır bilmem ama bir söz bir gözü yıllarca ağlatır. Bin yıl ömrüm olsaydı bin yıl seni severdim, bin yıl seni sevseydim bin yıl daha isterdim. Ben sana “sevmeyi” öğretemedim, sen de bana “unutmayı” öğretemedin. Bir de sevgilinin öne gelen saçlarını arkaya atıp, yavaşça yanaktan öpmesi gibi bir gerçek var… Aşk, beynin kafatasından firar edip, başka bir kalpte köle olma durumudur. Deliye sormuşlar sen hiç aşık oldun mu diye. Deli gülmüş soran kişiye, ben neden delirdim ki diye. Mutluyken dinlediğin şarkının ritmine, mutsuzken sözlerine dikkat edersin. Beklemek güzeldir güzelim dönecekse eğer beklenen özlemek güzeldir güzelim özlüyorsa eğer öz lenen. İyimser bir insan ayakkabıları çalınınca “ayaklarım var ya” diyebilen insandır. Misafirsin bu hanede ey gönül, umduğunla değil bulduğunla gül, hane sahibi ne derse o olur, ne kimseye sitem eyle, ne üzül… Uzaklık küçük sevgileri öldürür büyükleri ise yüceltir tıpkı rüzgârın mumu söndürüp ateşi alev lendirdiği gibi. Gözlerinde baharları beklerken içindeki kış beni vurur; sen bilmezsin yüreğimden sevdana ne sular akmak ister durur! Hayat yollardan çizilmiş olsa bile yollardan birini seçeceksin seçtiğin yolda ölüm bile olsa selam verip geçeceksin. Eskiden olsa arkandan bakar ağlardım şimdi arkama bile bakmam eskiden uğruna dünyaları yakardım, şimdi bir kibrit bile çakmam. İşe giderken geç kalmıyoruz neden çünkü belli bir ücreti var. Namazı kılmıyoruz acaba ücreti cennet az mı geldi? Yalnız bir kalbin tek bir anahtarı vardır masum bir gülümseme ne olur gülümse! Bana değil kendine çünkü bunu en çok sen hak ediyorsun! Büyüyünce anlarsın dedikleri hiçbir şeyi anlamadım hala. Bir an önce anlasam iyi olur, daha ne kadar büyüyebilirim bilmiyorum. Aşktı o! Değiştiren tüm gecelerimi aşktı o! Beni durup durup yenileyen oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi oydu, doludizgin gidişime dur diyen. Haritalara bakıyorum evin yok sözcüklere bakıyorum adın yok kendime bakıyorum seni görüyorum çünkü benden başka yerin yok. Bilmezler yalnız yaşamayanlar nasıl korku verir sessizlik insana; insan nasıl konuşur kendisiyle; nasıl koşar aynalara bir cana hasret, bilmezler. Benim bütün dualarım seninle sen bir ömür boyu mesut olasın diye, yalvarırım gündüz gece, hayalin gözlerimde, benim olasın diye. Sen çölde yağacak yağmur kadar değerli dalında açmış çiçek kadar güzelsin kaybedilmeyecek kadar önemli, kaybedilince de bulunmayacak kadar özelsin! Geçer elbet efendim geçer. Bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer; ama mutlaka geçer… Bugün bensem dün sensin, deli bensem zincirim sensin, sarhoş bensem şarabim sensin, aşık bensem aşkım sensin ve ben hala yaşıyorsam sebebi sensin… Verdiğin çiçeği kuruttum çiçeğin adı gül müydü karanfil miydi unuttum aşkımı ilan ederken şahidimiz ay mıydı güneş miydi unuttum. Aydınlık dünyamı karanlık eyleme, seven yüreğimi sensizliğe sürükleme, her sigara dumanında aklıma düşme, düşte gör benim düştüğüm bu hale. Yaşamak özlemsiz, özlem sevgisiz, sevgi sensiz olamaz, unutma ki sevmek daima beraber olmak değil sensizken bile seninle olabilmektir. Kalbimi kırmak suya yazı yazmak kadar zordur. Kalbimi düzeltmek ise gece doğan güneşe dokunmaya benzer. Sen o suya yazı yazdın. Şimdi güneşin doğmasını bekle. Adını kalbime aşkla kazımıştım boş ver aldırma belki bir gün silerim güzel bir rüyayı gerçek sanmıştım seni sevdiğim için özür dilerim. Gelip geçicidir dediler, çocuksun unutursun dediler, boşuna üzme kendini kimleri seveceksin dediler ama yanıldılar benim ilk ve tek aşkım sendin ve öyle kalacaksın! Seni düşünür, seni özlerim, sevgilerin özlemlerin derinliğinde. Ne olur kır şeytanın bacağını bir kez beni hatırla, bir sonbahar serinliğinde. Ben acı satın alırım, göğsümde bak onca yara var ben acı satın alırım, yitirilmiş umutlardan ben gülüş satın alırım, yüzümde bak onca çizgi var ben gülüş satın alırım, içimdeki çocuklardan! Akşamın matem rengine büründüğü saatte, gökyüzündeki kandiller tek tek yanmaya başladığında, içimde sessiz bir çığlık. Özlemeyi özledim. Özlemeye değer ne kaldıysa. Güne seninle başlamak ne güzel şey gülüm doğan güneşi seninle karşılamak her gün kucak kucak çoğalmak bir karış daha uzaklaşmak yalnızlıktan kara nöbetlerden düşleri paylaşmak her renkte yenidünyalarda sevginin temsilcisi olmak. Eğer beni daha fazla üzmek istemiyorsan rüyalarıma bile girme sakın n’olursun unutmak doğanın en güzel armağanı insana biliyorsun senin de son armağanın unutulmak olsun… Kendini bilmeli insan kendini görebilmeli el alemi tarttığı terazisinin bir kefesine kendini bir kefesine de vicdanını koyabilmeli. Evet, koyabilmeli koyabilmeli ki haddini hududunu sınırını görebilmeli. Evet, görebilmeli ki hiç te masum olmadığını anlayabilmeli. Yağmuru sevdiğini söylüyorsun yağmur yağdığında şemsiyeni açıyorsun rüzgârı sevdiğini söylüyorsun rüzgâr estiğinde pencereni kapatıyorsun korkuyorum çünkü beni sevdiğini söylüyorsun. Bir gün sen de beni ararsın. Bir hasret seni yakar deli bir özlem sarar ağlarsın. Geri dönmek istersin eski bir şarkı yakar birden gözlerin dolar ağlarsın elimde değil unutmak seni kaçsam da kovalar anılar beni boş hayallere sarılır gibi, kolay mı unutmak biranda seni. Öyle eksildik ki yaşarken bize dokunan her şeyi eksiltiyoruz. Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalığımızla eksiliyoruz. Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz. Türkçe Arapça Almanca İngilizce İspanyolca Fransızca İbranice İtalyanca Japonca Flemenkçe Lehçe Portekizce Rumence Rusça İsveççe Türkçe ukraynaca Çince İngilizce Eş anlamlılar Arapça Almanca İngilizce İspanyolca Fransızca İbranice İtalyanca Japonca Flemenkçe Lehçe Portekizce Rumence Rusça İsveççe Türkçe ukraynaca Çince ukraynaca Bu örnekler aramanıza bağlı olarak kaba sözcükler içerebilir. Bu örnekler aramanıza bağlı olarak günlük dilden sözcükler içerebilir. "bir hiç uğruna" metninin İngilizce çevirisi for nothing for no reason in vain over nothing for nothin for naught Jeremy'nin bir hiç uğruna ölmesine izin vermeyeceğim. Kızlarının bir hiç uğruna öldüğün düşünmelerinden nefret ediyorum. I'd hate for them to think that their daughter died for nothing. Ailenin hayatını bir hiç uğruna mahvettin. You've destroyed the lives of your family for nothing. Jesse Porter'ın hayatını bir hiç uğruna yıkmış olurum. I'll have ruined Jesse Porter's life for nothing. Bogardus'un bir hiç uğruna öldüğünü söyleme. Bütün bunların bir hiç uğruna olmadığını bilmeliyim. I need to know that it wasn't all for nothing. Hayatımı bir hiç uğruna çalışarak geçirmedim. Bunu bir hiç uğruna yaptığımı söyleme. Ve Ben'in yaptıkları bir hiç uğruna olmayacak. And everything Ben's done... it won't be for nothing. Sadece bir hiç uğruna ölmediğini söylemek istemiştim. I just wanted you to know... he didn't die for nothing. Bu askerlerde bir hiç uğruna ölüme gönderilmişlerdi. The soldiers were sent to their deaths for nothing. Kenya'yı bir hiç uğruna öldürdüğümü söyleme. Ölürsem, bir hiç uğruna ölmüş olmayacağım. ÖIümü bir hiç uğruna olmasın diye konuşmuştuk. We always said we didn't want Will's death to be for nothing. Çünkü bu psikopatlar bir hiç uğruna masum insanı öldürür. So, in reality, we human beings kill this innocent man for nothing. Binlerce genç bir hiç uğruna ölüme gönderilmiştir. He might have sent thousands of young men to their death for nothing. Yani onca insan bir hiç uğruna öldüler. In other words, a lot of people died for nothing. Yani bir hiç uğruna hayatını mahvedeceğiz. Kendini bir hiç uğruna tehlikeye atıyor olabilirsin. You could be walking into a world of hurt for nothing. Ancak fedakârlıkları bir hiç uğruna değildi. However, their sacrifice has not been for nothing. Bu anlam için sonuç bulunamadı. Sonuçlar 806. Birebir 806. Geçen süre 806 ms.

bir hiç uğruna aşkımı feda mı ediyorsun