Malhun Hatun, Osmanlı Beyliğinin kurucusu olan Osman Gazi'nin ilk eşidir. Bu evlililkten Osmanlı Devletinin ikinci hükümdarı olan Orhan Gazi dünyaya gelmiştir. Şeyh Edebali'nin kızı Râbi'a Bâlâ Hâtun ile karıştırılan Mal Hâtun'un babası Anadolu Selçuklu Veziri Ömer Abdülaziz Bey'dir. Vakfıyesinde adı Malhun binti
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. B ütü n fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler ancak senin fazilet erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir.
OsmanBey, Osmanlı Devleti’ni ve Osmanoğullarını kuran ve adını devletine ve soyuna vermiş bulunan ilk Osmanlı Sultânı Kendisine Kara Osman, Fahruddin ve Mu’înüddin de deniliyordu. Osman Gâzî, hayatının sonuna kadar emîr yani bey olarak anıldı; vefâtından sonra Hân ve Sultân dendi. Çünkü hayatının sonlarına doğru uc beyi oldu.
Osman Bey, pusuya düşüyor! ’Hepinizi kanınızla boğacağım!’ | ATV ekranlarının izlenme rekorları kıran dizisi Kuruluş Osman izle! Diziseverler tarafından büyük beğeni alan Kuruluş Osman 11. bölümüyle ekranlara geldi. Burak Özçivit’in Osman Bey karakteriyle başrolünü oynadığı Kuruluş Osman 11. yeni bölümü ile ilgili sahneleri ve fragmanları ahaber.com.tr
1299yılında Osmanlı Beyliğinini Söğüt ve Domaniç'te kuran Osman Bey, Malhun Hatun ile 1280 yılında evlenmiştir. Malhun Hatun, Osmanlı Beyliğinin kurucusu olan Osman Gazi'nin ilk eşidir.
Vay Tiền Nhanh. Anasayfa / Çocuk Kitapları / Hikayeler Osman Hamdi Bey Hakkında Bilgiler Türü Hikayeler Sayfa Sayısı 16 ISBN 9786055083359 Kapak Ciltsiz Ürün Özellikleri Ödeme Seçenekleri Osman Hamdi Bey Kısa Özet Arda’nın okulunun bugün gezi’ günü! Gezi günlerinde bazen tiyatroya, bazen sergiye, bazen de müzeye gidiyorlar. Bugünkü okul gezisinde, Arda ve arkadaşları, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret ziyaretleri sırasında Osman Hamdi Bey’i tanıyacak, özelliklerini öğrenecek ve arkeolog, ressam, müzeci gibi meslekler ile ilgili bilgi geziye onlarla birlikte çıkmak ister misiniz?
Osman Hamdi Bey gibi öncü bir ismin bizim toplumumuz tarafından bu kadar az bilinmesi şaşırtıcı bir gercektir. Artnokta olarak bu gerçeği fark eder etmez, hemen bir yazı yazmak istedik. Biraz kendisinden, biraz da sanatçı kişiliğinden bahsedeceğiz. 6 meşhur eserini kısaca ele alıp, hepsini bir infografikle sizlere sunacağız. Osman Hamdi Bey Öncelikle bakalım bu meraklı ve yetenekli beyefendi kimmiş? Osman Hamdi Bey Kimdir? Osman Hamdi Bey, 30 Aralık 1842 yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde dünyaya gelmiştir. Osmanlı bürokrasisinde önemli bir adam olan babası İbrahim Edhem Paşa’nın sayesinde iyi bir eğitim almıştır. Paris’de hukuk eğitimi almış, fakat bununla yetinmemiş, dönemin önemli ressamların atölyelerinde bulunarak kendini geliştirmiştir. Özellikle dönemin ünlü ressamları Gerome 1824-1904 ve Boulanger 1824-1888 tarafından özel dersler almıştır. Paris Güzel Sanatlar Okulu Ecole des Beaux Arts’da aldığı eğitimler, resim sanatı ile iç içe yaşamasının zemini oluşturmuştur. Fakat Osmanlı İmparatorluğuna geri döndüğünde resim sanatına olan tutkusu tepki almıştır. Çünkü toplumsal anlamda resmin günah sayıldığı bir ortam söz konusuydu. Bu da aşması gereken problemlerden biriydi. Bir Ressam, Arkeolog ve Müzeci Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev alan Osman Hamdi Bey; 1881 yılında padişah tarafından Müze-i Hümayun, yani İmparatorluk Müzesinin bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi müdürü olarak görevlendirilmiştir. Böylece ressamlık haricinde, bir müzeci, tarihçi ve arkeolog gibi de hareket etmiştir. Ve bütün bu görevlerini başarıyla yerine getirmiştir. Muhtemelen Sultan Abdülhamid’in Yıldız fotoğraf arşivlerinden, Osman Hamdi Bey Bâlâ üniforması ile, CC BY-SA Müzecilik görevi esnasında, İmparatorluk Müzesini geliştirmiş; bir Arkeolog gibi hareket ederek çeşitli noktalarda arkeoloji kazılar başlatmış ve önemli tarihi kalıntılara erişmiştir. Osman Hamdi Bey’in çıkardığı önemli eserlerden biri, İskender lahdi Ve yine Sultan II. Abdülhamit’in de desteği ile 1883 yılında bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nin ilk hali diyebileceğimiz Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’ni eğitime açmıştır. Son olarak belirtmekte fayda var, Osman Hamdi Bey 24 Şubat 1910 tarihinde İstanbul’da yaşamını kaybetmiştir. Eserlerinde çok sık olarak Doğu-Batı ve yaşam-ölüm çatışmalarını ve bunlara ek olarak inanç ve benzeri güçlü duyguları işler. Bazı eserlerinde oryantalist bir ressam, bazı resimlerinde ise bambaşka kimliklerde karşımıza çıkabilmektedir. Bizim ele alacağımız 6 eserin çoğunda oryantalist tavrı öne çıkar. “Nedir ya bu oryantalist'”diyorsanız hemen buraya tıklayarak Oryantalist Resimler ve Klişe Doğu Fantezisi yazımızdan konu hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz. Bizim bu çalışmada ele aldığımız eserleri, tarihlerine göre kısa kısa açıklayarak siralarsak, dogulu insanın hem keyifciligini, hem de merakını gösteren Okuyan Genç Emir’; yetenekli ve daha modern bir Doğulu kadın imajı çizen İki Müzisyen Kız’; yine oryantalistlerin genelinin düşündüğünden göreceli olarak daha özgür bir kadın imajı yaratan Gezintide Kadınlar’; Batının sömürüsünü ve Doğulu olanın hem üretici hem de edilgen oluşunu temsil eden Halı Satıcısı’; Doğulu kadının değerini anlatan Mihrap’ ve elbette son olarak gizemli ve bilinmez oryantalist dünyayı yansıtan ikonik eser Kaplumbağa Terbiyecisi’ şeklinde aktarabiliriz. Şimdi kısa aciklamalarıyla birlikte infografik üzerindeki eser bilgileri inceleyelim.
BTP Lideri Haydar Baş'a yakınlığıyla bilinen Yeni Mesaj gazetesi yazarı Asude Havuzlu, “Osmanlı yoksa Osman’lı değil miydi?” başlıklı yazısında Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'in adını tartışmaya açtı. Yeni Mesaj gazetesi yazarı Asude Havuzlu, “Osmanlı yoksa Osman’lı değil miydi?” başlıklı yazısında "Bu başlık da ne böyle’ dediğinizi duyar gibiyim. Hemen anlatayım. Geçenlerde benim gibi tarihe meraklı sevgili bir dostumla konuşurken dikkatimizi çeken bir husus oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu olarak kabul edilen Osman Bey'in adı nasıl olur da Osman olur?” diye sordu. “Neden derseniz buraya dikkat lütfen!” diyen Asude Havuzlu, şunları yazdı 'OTTOMAN' KELİMESİ ATAMAN'IN İNGİLİZCE ÇEVİRİSİ OLARAK KULLANILMIŞ “Osman Bey'in dedesi Süleyman Şah'ı artık hepimiz tanıyoruz. Kayı Boyu'nun ileri gelenlerinden olan Süleyman Şah'ın dört de oğlu vardı. Sungur Tekin, Gündoğdu, Dündar ve Ertuğrul. Ertuğrul Gazi, Osman Bey'in babası. Onun da üç oğlu oldu. Osman, Gündüzalp ve Savcı. Osman Bey'in oğlu Orhan Bey, onun oğlu I. Murat. Şimdi isimlere bir daha bakalım. Sungur Tekin, Gündoğdu, Dündar, Ertuğrul, Gündüzalp, Savcı, Orhan, Murat ve Osman. Bu isimlerin hepsi Orta Asya'dan beri Türkler'in çocuklarına koydukları Türkçe isimler. Sadece Osman hariç. Osman Arapça bir isim. Bu durum insanın gözüne tuhaf görünüyor çünkü böyle isimler koyma geleneği olmayan, sonrasında çocuklarına, torunlarına da Türkçe isim koymaya devam eden bir aile neden arada bir tane oğluna Arapça isim koysun ve o kişi de bir imparatorluğun kurucusu olsun? Bu merakın peşine düşüp araştırmaya başladık. O dönem Osmanlı daha bir beylik olduğundan ve ileride koca bir imparatorluk olacağı öngörülemeyeceğinden tarih yazıcılığı henüz ciddi olarak yok. O yüzden başvuru kaynaklarının ilki Bizans Kronikleri. Georges Pachymeres Osmanlı'nın ilk dönemi hakkında oldukça fazla bilgi veren, tarihte Osman! Bey'den ilk bahseden kişi. Gelin görün ki bahsettiği kişi Atman veya Otman diye bahsettiği Ataman Bey. Yani bizim Osman Bey. Hatta günümüz İngilizcesinde de Osmanlı İmparatorluğu 'Ottoman Empire' diye geçer. 'Ottoman' kelimesi Ataman'ın İngilizce çevirisi olarak kullanılmış. Zira Osman olsaydı 'Othman' diye geçmesi gerekirdi ki öyle kullanılmamış. Ki aynı kaynaklar ileride Genç Osman'dan bahsederken 'Othman' diye yazmışlar.” “BÜTÜN BU ANLATTIKLARIMIZIN NE ÖNEMİ VAR?” Asude Havuzlu, şunları yazdı “Diyelim ki Bizanslı tarihçi yazarken hata yaptı -ki niye yapsın- ünlü Arap seyyah Şihabeddin b. Fazlullah El-Ömerî 'Mesâliku'l Ebsar fî memâlik'il-emsar' isimli eserinin 3. cildinde -Türkçeye de 'Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım' adıyla çevrilmiştir- Osman Bey'den Utman veya Tuman diye bahsetmektedir. Kendisi Arap olan, anadili Arapça olan bir yazarın adı Osman olan birini yanlışlıkla Tuman diye yazdığını düşünmek herhalde mantıklı olmaz. Aslında Osmanlı adı devlet ilk kurulduğundan Yavuz Sultan Selim dönemine kadar yaygın olarak Devlet-i Aliyye diye kullanılıyor. Osmanlı sözü Yavuz'dan sonra gündeme girmiş. Hatta bununla ilgili bir rivayet de var. Halifeliği ele geçiren Yavuz'un Arap âlemine halifeliğini kabul ettirmek için Hicaz bölgesinden sayıları binlerle ifade edilen Arap âlimi –Ebû Suud bunlardan biridir örneğin- Anadolu'ya getirttiğini biliyoruz. Aynı dönemde Devlet-i Aliyye, Osmanlı diye de anılmaya başlanıyor. Yavuz, bunu kendi doğu stratejisi gereği özellikle yapmış da olabilir. Sonuçta o dönem Anadolu Bektaşi idi ve Emevi Abbasileri de himayesine almak ve halifeliğini kabul ettirmek isteyen bir padişahtı Yavuz Sultan Selim. Rivayet o ki sahabeden Osman bin Talha'nın kılıcı Hoca Ahmet Yesevi'ye hediye edilir. O da bu kılıcı Şeyh Edebali'ye hediye eder ve o da damadı Ataman Bey'e hediye eder ve der ki 'Senin adın bundan sonra Osman olsun.' Kılıcın elden ele Şeyh Edebali'ye kadar geldiği hikayesi birçok kaynakta geçmekle birlikte Şeyh Edebali'nin bu kılıcı damadına hediye ettiği ve ismini değiştirdiği ile ilgili ciddi bir kaynak yok. Ağızdan ağıza anlatılan hikâyeler. Doğru da olabilir, sonradan strateji gereği ilave edilmiş de olabilir. Bütün bu anlattıklarımızın ne önemi var? Aslında isimlerin tabii ki bir önemi yok. Osmanlı İmparatorluğu olsa ne olur, Atamanlı İmparatorluğu olsa ne olur? Tarihte önemi olan ve etki bırakan olaylardır. Ancak bu anlattıklarımızdan çıkarılması gereken bir sonuç var. Bizim doğru diye bildiğimiz, peşinden ideal diye takılıp gittiğimiz birçok şeyin içinde bizden saklanan, istenildiği gibi değiştirilip kayıtlara geçirilen birçok bilgi var. Bu dünya tarihinde de böyle, özellikle Türk ve İslam tarihinde de böyle. Örneğin Nakşibendi tarikatının kurucusu kabul edilen Bahaeddin Nakşibend'in asıl mesleğinin cellatlık olduğunun, İmam Rabbani diye bilinen kişinin Ahmet Sirhindi olduğunun saklandığı gibi. Ya da Atatürk'ün hafız olduğunun, Ehl-i Beyt soyundan geldiğinin, meydan dedesi olduğunun yıllarca bizden saklandığı gibi…. Kaynak diye gösterilen birçok hadisin Muaviye döneminde kendi çıkarları doğrultusunda uydurtulması gibi birçok bilgi saklanmıştır ancak biraz araştırdığımızda, sorguladığımızda da gerçek kaynaklara ulaşıp bunları teyit etmemiz ve doğru bilgilere ulaşmamız mümkün. Ya da ilkeli ve dürüst ilim adamlarını takip ettiğimiz zaman onlar vasıtasıyla doğru bilgiye ulaşabiliriz. Örneğin bu saydıklarımın hepsinin doğrularını kamuoyu Prof. Haydar Baş'ın konuşmaları ve eserleri sayesinde öğrenmiştir. Ehl-i Beyt Külliyatı ve "Hoş Geldin Atatürk" kitabı bu anlamda büyük bir boşluğu doldurmuştur. Bu vesileyle kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır. Allah ömrüne bereket versin. Ne acıdır ki böyle büyük bir ilim adamı kendisi de kendi ülkesinde aynı saklanma, gizlenme operasyonuna maruz bırakılıyor. Bütün dünya onu kendine rehber edinmiş, dört milyar insan onun Milli Ekonomi Modeli'ni uygularken biz kendi ülkemizde ona hak ettiği değeri vermiyoruz. Yıllar sonra keşke dersek çok yazık olmayacak mı?”
Osman Gazi İmparatorluğun Kurucusu Sultan Osman Gazi 1284-1326 yılları arasında Osmanlı Devleti'ni idare etti. Babası Ertuğrul Gazi'nin vefatından sonra, gözüpek ve mertligi, ahlakı ve meziyetleri ile aşiret, kavim ve kabileye baş olacak liderlik vasfına sahip olduğu için bu göreve getirildi. Cesareti ve kahramanlıgı yüzünden ona Kara Osman Bey" lakabı takılmıştı. "Oğuzname"de kahramanlara Karaların karası diye atıfta bulunulur. Ata binmekte ve her türlü silahı kullanmakta çok üstündü. DevIet işlerini daima dikkatle planlar ve hiçbir şeyi tesadüfe bırakmazdı. Bu da O'nun daima başarılı olmasını saglardı. Çok çömertti, sofrasına hiç ayırım yapmadan, çevresindeki herkesi davet ederdi. Osman Gazi uzun boylu idi. Yassı gögüslü, boynu uzundu. Kolları dizlerine kadar gelirdi. Davudi sesi vardı. Açık sözlü idi. İkna edici konuşurdu ve sevimli idi. Kalın kaşlıydı. Koyu ela gözIeri vardı. Koç burunlu, yuvarlak yüzü ve seyrek bir sakalı vardı. Bıyıkları bahadırane idi. Dişleri iri, pes sesi arslanınkini andırırdı. Peygamberin sahabelerininki gibi beyaz çatma kumaştan burma sarık takardı. Kaftanının yakası boldu Kıyafetlerini giydiğinin ertesi günü yoksullara verirdi. 1 Akçe'lik ilk vergiyi koydugu kaynaklarda kayıtlıdır. Osman Bey'in Hayatı Osman Bey, 1258 yılında Söğüt'te doğdu. Batı Anadolu’da Söğüt Ovası ile Domaniç Yaylasında yaşayan Kayı Aşiretinin Beyi Ertuğrul'un oğlu olan Osman Gazi,1258 yılında Söğüt’te doğmuştur. 1281 yılında 23 yaşında iken Kayı Boyu'ndan Ömer Bey'in kızı Mal Hatun ile evlendi. Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti'nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu. Daha sonra Şeyh Edebali'nın kızı Bala Hatun ile evlendi. Bu evlilikten de Alaeddin Bey dünyaya geldi. 1281 yılında babası Ertuğrul’u kaybeden Osman Gazi, babasının vefatından sonra Osman Kayı Aşiretine Bey olmuştur. Osman Gazi’nin ilk fethettiği kale, İnegöl yakınlarındaki Kulaca Hisardır. Buranın fethi üzerine çok memnun olan Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud Osman Gazi'ye Bey unvanı vermiştir. Osman Gazi'nin yükselişinden rahatsız olan ve tehlikeyi önceden sezen Bilecik tekfuru, Yarhisar tekfurunun kızı ile evlendireceği oğlunun düğününe Osman Gazi’yi de çağırarak ona pusu kurup öldürmeyi amaçlamıştır. Fakat Osman Gazi’nin dostu olan ve Bilecik tekfuru ile aralarından düşmanlık bulunan Harmankayası tekfuru bu tuzağı Osman Gazi’ye haber vererek tuzağa düşmesini engellemiştir. Askerleriye önceden hazırlıklı olarak Bilecik'e gelen ve Bileciği de fethettiği topraklar arasına katan Osman Gazi, fetihi oyun içinde oyun diye adlandırmıştır. Harp sonunda Bilecik tekfuru öldürülmüş, Yarhisar tekfurunun kızı olan gelin ise Türklerin eline geçerek Osman Gazi’nin oğlu Orhan Bey’le evlenmiştir. 1299 yılında Osman Gazi, Anadolu’nun diğer Türk hanedanları arasında istiklalini ilan ederek, Osmanlı Devleti’ni kurmuştur. Bu tarihten sonra 27 yıl daha yaşayan ve İzmit, Adranos, Kestel, İmralı, Akhisar, Lefke, Tekfurpınarı, Yenikale, Yanıkcahisar, Mudanya, Karamürsel, Bursa gibi bölgeleri de topraklarına katarak, Osmanlı Devleti’nin büyümesine zemin hazırlayan Osman Gazi, 1326 yılında vefat etmiştir. Kulacahisar ve Karacahisar'ı alınca Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud I. Osman'ı ödüllendirdi. 1299 yılında İnegöl'ü alması Osmanlı Devleti'nin kuruluşu olarak kabul edilir. 1302 yılında, ilk kez Bizans İmparatorluğu ordusuyla Koyunhisar Savaşı yapıldı. Bu savaşı Osmanlılar kazandı. Yapılan savaşlardan sonra 1315 yılında Bursa'yı kuşattı Savaş sırasında hastalandı. 1324 yılında, devlet işlerini oğlu I. Orhan'a bıraktı. Ancak padişahlığı fiilen devam etti. 1326 yılında nikris hastalığı yüzünden, hayatını kaybetti. Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık km² olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye km² olarak devretmiştir. Yenilikler İlk Osmanlı Parası 1324'de Osman Gazi tarafından bastırıldı. Bu para bakırdan oluşuyordu. Adı sikke idi. Ailesi Eşleri Malhun Hatun - Kayı Boyu'ndan Ömer Bey'in kızı, Orhan Gazi'nin annesi. Bala Hatun - Şeyh Edebali'nin kızı, Şehzade Alaeddin'in annesi. Erkek çocukları Orhan Bey Pazarlı Bey Çoban Bey Hamid Bey Alaeddin Bey Melik Bey Savcı Bey Kız çocukları Fatma Hatun
osman bey ile ilgili hikayeler